Mantis 18 (Spring 2020)
Translations
Zeynep Köylü
translated from Turkish by Donny Smith
yeryüzü konuşur kendi kendine bütün dillerde
ince mırıltılarla
atlaslar kayıp
bir nehir tekrarlar dolaştığı her yeri
avcum sımsıkı tutar geceyi
dağılır suskunluğun geçtiği yüzüm
bütün dillerin bilmediği
bir sırtın sıvazlanışı
dönüp geldiğimde taş odalara
atlaslar kayıp
ağızsız bir kedinin ruhu çizilmemiş
ağzı bozulmamış çocuklar sokağında
uzayıp u z a y ı p u z a y ı p
giden bir yalnızlığın körpe kemikleri
ufalanır karanlığımda
bir ağaca kurulan
pusu gibi ayıp
en gizli yerlerime dokunan hiçbir dil
söylemez ötekine
yürür bacaklarım kendi kendine
duyulur denizin ağladığı
kayıp giden bir dilde
yenilenir haritalar
kuş ölümleri
sular altında ısınır seğiren kalbim
dikenli teller gerilir uykusuna
kıyılarımda duran her ince kara
tutulur bileklerim
en geniş zamanlarda
atlaslar kayıp
atlaslar kayıp
atlases lost
the surface of the earth speaks to itself in every language
with soft murmurings
the atlases are lost
a river repeats it wherever it wanders
my hand holds tight to the nighttime
my face falls apart where speechlessness passes
where all languages are unaware
a back-patting
and when i turn and arrive at the stone rooms
the atlases are lost
in the street of children with unspoiled mouths
no picture is drawn of a mouthless cat’s soul
and stretching s t r e t c h i n g s t r e t c h i n g
the tender bones of loneliness stretch out
shame like an ambush
laid for a tree
crumbles in my darkness
no tongue that has touched my most secret places
speaks to the other
my legs walk on their own
in a long-lost tongue it can be heard
that the sea has wept
bird deaths
update maps
my twitching heart warms beneath the water
barbed wires are stretched to sleep
my wrists are held to each fine snowfall
that sticks to my shores
in the fullest times
the atlases are lost
yürüyüş
ıslak hatmi
translated from Turkish by Mel Kenne and İdil Karacadağ
the walk
yürüyor Nâzım Hikmet İstanbul yokuşunda
gökyüzü geriniyor rüyadan çıkmak için
yanımdan geçerken tenha sokaklar
bir kırlangıç uçacağa benziyor
şiir fışkıracak kanatlarından
ağzında bulutla gezmek ne iyi
toprağın altından gök ile çıkmak
avcunun içine kapatılan
bir pencerenin dalgınlığına
asıp tüm zamanları
acıyla çiğnenmiş bir kelimeden
aşağı yuvarlanmak
ağaç gövdesinden yarılan hayat
ağzını bir tayın ağzına dayayıp
üflüyor denize
bu
bu
bu
bir delinin soluduğu
ateşler uyanacak
çıplak gözlü dev
dünyanın görülmeyen yerlerinden geçiyor
bir karış gölge gibi sızlıyorum duvarda
yaprakların rengi geçti boynuma
sessizliği avuçlayıp ardından
sırtına güneşler asıyorum
kurtlara gazel
çarşılara sihirli ayna
hey Alice, bir parmak boyumla
en son orman gülünceye dek
bir kırlangıç teleğiyle yazarım şimdi
yeryüzünde sızlayan her yer
içimden geçer
senin ağzına vardım hay!
bir hayvan çığlığında
gözümün içinde kimse
uyumuyor
Nazım Hikmet walks along the Istanbul hillside
the sky stretches to break out of its dream
as deserted streets pass me by
a swallow seems ready to take off
poems will rush out of its wings
how fine it is to drift about with a mouthful of cloud
to rise from beneath the earth with the sky
on the absent-mindedness
of a closed window in your palm
to hang all of time
and from a pain-chewed word
to roll downhill
life ripped from a tree trunk
with its mouth propped against the mouth of a foal
blows towards the sea
this
this
this
is the breath of someone mad
the fires will awaken
the naked-eyed giant
passes through unseen parts of the world
like a handspan of shadow on the wall i ache
with leaf-tint imprinted on my neck
upon taking hold of the silence
i hang suns on its back
a wolves ghazal
a charmed mirror for markets
hey Alice, I’m no bigger than a finger
from now until the last forest smiles
i’ll write with a swallow’s quill
anyplace on earth that’s aching
passes through me
i’ve reached your mouth, alas!
in the scream of an animal
in my eye
no one sleeps
wet hibiscus
ZEYNEP KÖYLÜ received her BA from Ankara University in Media & Communication, and MA in Sociology from Mimar Sinan University. She works as a prompter for the Istanbul Municipality Theatre. Her books are Son Arzum Gül ve Kedi (My Last Wish is a Rose and a Cat), İlk Ağacı Öperek (Kissing the First Tree), and Yırtılış (The Tear). She received the Arkadaş Z. Özger Poetry Prize and the Orhon Murat Arıburnu Poetry Book Prize. Her poetry appeared in various languages.
DONNY SMITH was born in Nebraska but teaches at a high school in Istanbul. His books of translated poetry include I Too Went to the Hunt of a Deer by Lale Müldür, Pigeonwoman by Cemal Süreya (translated with A. Karakaya), and If Cutting Off the Head of the Gorgon by Wenceslao Maldonado.
MEL KENNE is a poet and translator who lives in Eski Foça, on the Aegean coast of Turkey. His most recent poetry collections are Take and Galata’dan / The View from Galata. He acted as co-editor and translator for Aeolian Visions/Versions, work produced at the Cunda International Workshop for Translators of Turkish Literature, two issues of Turkish Poetry Today, and collections of poetry by Gülten Akın and Haydar Ergülen.
İDIL KARACADAĞ is a freelance translator from Istanbul, Turkey. She has translated various works of contemporary Turkish literature into English and participated at the Cunda International Workshop for Translators of Turkish Literature between 2010-2015. Her translations have appeared in Turkish Poetry Today, Two Lines, Aeolian Visions/Versions, and Pomegranate Garden.
ay kapatırken gecenin gözlerini
değiştir sırtımdaki rüzgârı
kırlangıçlar geçerken
ağrıyor zaman
işte araladım bacaklarımı
içimde kıvranan ıslak hatmi
bütün tarlaların yalnızlığıyla örtülü
tanrılar ağırlaşmış pencerelerinde
görünmez kuşlarıyla
bekliyorlar sabahın gizli karanlığını
izlerimde sürüklenen deniz
dolar kara çukurlarıma
dilimde gövdenin pürüzleri
unuttum tüm dillerin sessizliğe karışan
harflerini
ah! göğüslerimizin arasındaki boşluk
yiyip bitiriyor
kendini
vebalı bir
kemirgen gibi
uzuyor kollarım bacaklarım belimin gamzeleri
çölleri avuçladım. güneş peçeli bir kadının
gül dolu ağzını çatlatıyor
parmaklarım hiçbir şey bilmiyor
yüce gökler katında
ıslak, ıpıslak bir deriden başka
odanın köşesinde kıvrılan
kedinin sonsuzluğu
terimin ırmaklara karışan ürpertisi
ömürsüz kelebekler
dolanıyor tavanda
çırpınarak büyüyorum
bütün yeryüzü
bedenim
ay görünüyor uzaktan
açılıyor gözlerim
as the moon closes night’s eyes
change the wind on my back
as swallows sail past
time aches
i’ve spread my legs see
inside me the wet hibiscus writhes
shrouded with every field’s loneliness
before their heavy windows sit the gods
with their invisible birds
they await the secret darkness of morning
dragged through the tracks I’ve left
the sea fills my dark clefts
on my tongue your body’s roughness
i forgot the letters of all those languages
that merged with silence
oh! between our chests the void
devours itself
from the inside out
like a rodent in
a plague
my arms my legs the lengthening dimples on my waist
i clutched deserts. in the rose-flled mouth of a veiled woman
the sun is fissuring
my fingers know nothing
of high holy heavens
beyond wet, soaking wet skin
curled up in a corner of the room
the eternity of the cat
my chill of sweat mixing with rivers
lifeless butterflies
wandering around the ceiling
aflutter i grow larger
the whole earth
my body
the moon seen from afar
my eyes opening